İçeriğe geç

SADECE BİR RÜYA: BMW Z3 COUPE 3.0i

Saatin kaç olduğunu bilmiyorum. Buzdolabının hangi ara çalışmaya başladığını fark etmemiş olmamdan bir tahminde bulunursunuz. Bu buzdolabı bana beyaz yakalı umutsuzları hatırlatıyor. Üstelik beyaz oluşuyla değil. Onu kemirgenler için tasarlanmış oyun tekerleklerinden birine sıkışmış bir tavşana benzetiyorum. Oyununa yavruyken hevesle başlamış ve bir zaman sonra semirip tekerleğe sıkıştığını fark etmemiş de şimdi tekerlekle birlikte döner durur gibi. Mutfak mobilyalarının arasında, her gün ama her gün aynı şekilde sürüp giden bir hayat… Tabii elektrik kesilmezse ya da ben kapağı bu gece olduğu kadar sık açmazsam.

Kapağı bir kez daha açıyorum. Bir Weihenstephaner, bir Strongbow. İkinci Dünya Savaşı geleneklerine uygun biçimde, ilk köpüren Alman oluyor. Geride kalan beş yıl içinde ikinci evim bellediğim Münih’i özlediğimi hissediyorum. Günün bu saatlerinde bomboş kalan geniş meydanları, hız sınırı olmayan otoyolları kırmızı coupe ile yeniden geçtiğimi hayal ediyorum. Neyse ki gecenin 33cc’lik Alman rüyası, bir Spitfire timi İstanbul semalarını Rolls-Royce Merlin motorlarıyla titretmeden önce sona eriyor. Strongbow’a geçme zamanı. İtalyanları kıskandıracak bir taraf değiştirme hızıyla, salonumdaki İngiliz Yarış Yeşili mobilyaları ve perdeleri izlemeye koyulup keyifleniyorum.

Pink Floyd’un A Momentary Lapse of Reason Dünya Turu’nda kaydedilen Delicate Sound of Thunder performansı bir köşeden salonu dolduruyor. David Gilmour’un gelmiş geçmiş en özel sololarından birini barındıran On The Turning Away’e sıra geldiğinde ise gözlerimi bir anlığına kapatıyor ve kendimi çok özlediğim BMW Z3 Coupe otomobilimin içinde buluyorum.

İstanbul’daki sığınaklarımdan Karaköy Katlı Otoparkı’nın üst katındayım. Yüzü eski limana dönük otomobilin aydınlatmaları metal iskeletlere vuruyor. Aşağı iniyor, Galata tarafına göz atıyorum. Katta başka otomobil yok. Otoparka çöken mutlak ıssızlığı karşıdaki iskelenin aydınlık kısımlarından birinde durup gözlerini bu tarafa diken kedi bozuyor. Otomobile dönüp sıralı altı silindirli motoru çalıştırıyor ve binanın tıpasını çekmeye hazırlanan bir tirbuşon gibi aşağı doğru kıvrıla kıvrıla ilerlemeye koyuluyorum. Nihayet çıkıştaki bariyer açılıyor ve mecburi istikameti takip ederek adanın çevresinde turladıktan sonra Tophane’ye doğru hızlanmaya başlıyorum. Tramvay yoluyla bir asfaltın pürüzleri zaman zaman Coupe’nin burnunu sertçe sola çekse de çevredeki ferforjeler, kepenklerdeki sprey boya israfları ve tabelalar bulanıklaşana kadar hızlanmayı sürdürüyorum. Tophane’den önceki kavşağa yaklaşırken bir vites küçültüyor ve Kılıç Ali Paşa Hamamı’na doğru yönelmek isteyen arka kısmı küçük bir kontra ile düzeltiyorum. Meclis-i Mebusan Caddesi’nin uzun düzlükleri çabucak geride kaldıktan sonra Dolmabahçe’ye saptığımda, kendimi yaşlı ağaçlardan müteşekkil bir tünelin içinde buluyorum. Tarihi caddedeki kıvrımların her yıl harikulade bir cadde pistine dönüştürüldüğünü ve Juan Pablo Montoya’nın tarihi duvarlardan birine meteor gibi çarptığını hayal ediyorum.

Barbaros Bulvarı’nı hızla geçerken, balkona tırmanan hırsız maketini bir kez daha gerçek sanıyorum. Levent’te hız kesmiyor, Büyükdere Caddesi’ni izleyerek İstinye’ye doğru sağa sapıyorum. Altgeçide girişte otomobilin güzelce ısınmış lastikleri birkaç milisaniyeliğine yerden kesiliyor ve yumuşak bir inişten sonra böylece sahile bağlanıyorum. Yeniköy’ün simgesi Honda NSX’ selam vermeyi ihmal etmeden Tarabya’ya doğru sürüyor ve bugün bomboş oluşuna şaşırdığım restoran görünümlü vale terörü merkezlerini geride bırakıyorum. Öfkeli bakışlarını Grand Tarabya’ya yöneltmiş onlarca teknenin bulunduğu park alanına ulaştığımda ise deri döşeme gıcırdamaya başlıyor. Önce anlam veremiyorum, sonra sağ bacağımda ince bir acı duyuyorum.  

Ne olduğunu anlamaya çalışırken gözlerim açılıyor ve kendimi salondaki tekli koltukta kaykılmış halde buluyorum. Deriye yapışan bacağım ter içinde kalmış. Davir Gilmour ise bir sonraki şarkıya, One of These Days’e geçmiş.

Sadece bir rüya…

SON

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

INSTAGRAM

Fakat… Manuel şanzımanın geleneksel ve modası geçmeyen zevki, yalnızca sürüş yapmak için yolda olduğumuz nadir zamanları neşelendiriyor.
Spor otomobilinizi kaç pedallı tercih ederdiniz?
BMW’nin ülkemize özel hazırlayıp BMW Individual kataloğuna dahil ettiği Borusan Turkish Blue (P9E) renkli ve manuel şanzımanlı M4 ile bir süredir beraberim. Türkiye’deki üç pedallı tek örnek, sorusu olan? @bmwturkiye @bmwm @bomotorsport
Manuel şanzımanlı #BMW #M4 (ülkemizdeki tek örneği) ile yağmur altındaki kuzey ormanlarında… Doğrusu, sabah sürüşleri nadiren bu kadar iyi olur! Bir sonraki videoda otomobilin çok özel renginden söz edeceğim. @bmwm @bmwturkiye @bomotorsport
Yeni MINI Countryman’in üçüncü nesli Türkiye’de. #mini #countryman
BMW 5 Serisi’nin sekiz nesli bir arada. Favoriniz hangisi ve niçin?
Hızlıca E34 M5 Touring: BMW M’in ilk steyşını. Performance Estate’in öncüsü. 1992’de bu gövde tipinin en hızlısı. Ondan nadiri neredeyse yok (456 adetle BMW M1). Ve belki de en önemlisi, elde üretilen son BMW M otomobili. Seviyorum.
Rafine otomobil nedir? Kullandığınız en rafine otomobil hangisiydi?
Birçok açıdan, sonraki M5’in habercisi: BMW i5 M60. #bmw
“Satın almanın ve satmanın gerçekliği çoğu zaman göründüğü gibi olmayabilir. Dahası, satış danışmanı, satın almada ve satmada güçlü biçimde rol oynayan psikolojik ve duygusal faktörleri göz ardı etme eğilimi taşır. Satış yapmanın bu daha az elle tutulur yanlarını gözlemlemekte başarısız olursa, bir satış danışmanı, nedenini anlamaksızın satış kaybedebilir.” diyerek başlamıştım.
BMW i5 M60 xDrive‘ın becerilerinden bir tanesi. #bmw #i5
Otomobil.

Bu blogu takip etmek ve yeni gönderilerle ilgili bildirimleri e-postayla almak için e-posta adresinizi girin.