İçeriğe geç

ELLİ YILLIK RALLİ EFSANESİ: TEKE ETABI

“Avrupa’nın neredeyse her yerinde yarıştım ya da yarıştırdım. Avrupa’nın klasiklerini gördüm. Bundan daha güzel yarış etabı olmaz denilen etaplar bile hep Teke’yi arattı bana. Teke’de her şey var. Her şey var…” Serdar Bostancı

*

Birkaç hafta önce…

Her şey arkadaşlarımla bir araya geldiğim buluşmaların birinde başladı. Hikayenin devamında isimlerini çokça duyacağınız için evvela Ümit Can Özdemir ve Necip Emre Olcay’ı takdim etmek isterim.

Ümit Can profesyonel ralli pilotu. Castrol Ford Team Türkiye’nin kıymetli yarış makinelerinden biri ona emanet. Arkadaş grubumuzun ruhsuz sürüş makinesi olan Ümit, iki yarış arasında Japon otomobilleriyle ve adını kimsenin bilmediği sosyetik sporlarla ilgileniyor. Şarap Dostları Derneği’nin yaş ortalamasını dramatik biçimde aşağı çeken Ümit, Fransızca bilmesine rağmen Peugeot 205 GTI otomobiliyle bir türlü anlaşamıyor.

Necip Emre bir otomotiv profesyoneli. Excel tablolarının ve iş arkadaşlarının kendisini otomobilden soğutmak için ant içtiklerini düşünüyor. Neyse ki gündelik otomobili 321bg’lik bir spor sedan olduğu için Emre’nin içindeki isyanlar sadece arka lastiklere zarar veriyor. Şimdilik… Alkole emek veren, çok dans edip az uzlaşan biri. Ayrıca sürekli olarak podcast hazırlamamız gerektiğini savunsa da bunu küfür etmeden nasıl yapabileceği hakkında bir fikri yok. 

Nitekim bu hikaye buluşmalarımızdan birinde başladı. YouTube vasıtasıyla başkalarının adına utanma, tarihi Le Mans 24 Saat videoları, Terzi’nin patlamış mısır spesiyali, Top Gear derlemeleri, dördüncü Guinness, Best Motoring ve Pink Floyd gibi geleneksel bölümler geride kalmış, vakit epey ilerlemişti. Doyurucu bir sürüşe muhtaç kalmamdan olacak, aklıma birdenbire bir soru geldi: Hem sürüş deneyimi hem de tarihi önemi açısından ülkemizin en özel yarış etabı hangisidir?

Konunun uzmanı Ümit, ‘Bozzzhane’ gibi bir şeyler geveledi. Emre ise elindeki AUTOart kataloğundan gözlerini kaldırmadı.

*

Sorunun havada kaldığı o gecenin ardından, bir cevap bulmak umuduyla araştırmaya koyulduk. Araştırmalarımız Türkiye’nin tarihi ralli etapları hakkında bilgi edinme açısından bir ismi net biçimde öne çıkardı. Ülkemizin FIA onaylı ilk rallilerinde, etapların keşfinden yol notlarının hazırlanmasına kadar önemli görevler yürüten ve motorsporları tarihimizde kıymetli bir yer edinen eski toprağa yöneltmek için bazı sorular hazırladık. Keşke soruları hazırlamadan önce kendisinin 2008 yılında kalp krizi sebebiyle rahmetli olduğunu fark etseydik…

Böylece ilk denememiz boşa çıkınca, bilgisinden şüphe duymadığımız Serdar Bostancı’yı ziyaret etmeye karar veriyoruz. Kendisi 1975 Cumhuriyet Rallisi’yle başlayan sportif kariyerine bugün Castrol Ford Team Türkiye’nin yöneticisi olarak devam ediyor. Sporun ülkemizdeki seviyesini yükselten ve dünya standartlarında çalışan bu takım, sevgili Yalçın Arsan’ın ifadesiyle ülkenin en uzun ömürlü, en çok şampiyona kazanan ve en çok sporcu yetiştiren takımı.

Garajın tertibi, yarış makineleri, klasik yol ve yarış otomobillerinden müteşekkil koleksiyon… Hepsi çok etkileyici ancak beni en çok etkileyen Serdar Bostancı’nın tutkusu oluyor.

“Söyleyin bakalım, nereden çıktı bu fikir?” diye sorduğunda gözleri parlıyor. Bir yandan kitaplığından çıkardığı dokümanları dikkatle incelerken, bir yandan sanki acelesi varmış gibi harika şeyler anlatıyor;

“Hani dedenizden bir şey kalır. Mesela bir kılıç. Başkasına bir şey ifade etmeyebilir ancak sizin için çok kıymetlidir. Çünkü bir hikayesi, manevi bir değeri vardır. Bendeki hikayeler de böyle. Her birisi manevi yönüyle çok kıymetli ama kimseyle paylaşamıyorum.”

“Türkiye’de motorsporları TTOK (Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu) ile başladı. 1968’de (FIA onaylı ilk resmi rallinin organize edildiği yıl) ilk spor komitesi kuruldu ve bugün 78 yaşındaki Hilmi Orbay da komitede yer aldı. Az sonra Hilmi abiyi ararız…”

“TTOK’nın muhteşem bir arşivi vardı. Şişli Camii’nin karşısında, cadde üzerinde kocaman bir binadaydı. Bayağı teşkilatlı bir kattı. Her şey vardı… Sonra TTOK mevcut politik koşullar içerisinde bütünlüğünü kaybetti ve binlerce fotoğrafın, yüzlerce defterin yer aldığı TTOK arşivi o depodan bu depoya derken kaybolup gitti.”

“İlk rallim 1975 Cumhuriyet Rallisi. 26 Eylül’de ehliyetimi aldıktan bir ay sonra ilk yarış lisansımı çıkardım. Ama bunların hiçbirisini ispat edemem çünkü bu kayıtlar yok oldu. Eskiden her şeyin elle yazıldığı koca koca lisans defterleri kullanılırdı. Normal şartlarda böyle konuşmak yerine TTOK sekreterini aramamız ve Türkiye’nin ilk ralli etaplarını değerlendirmeye resmi kayıtlardan başlamamız gerekirdi.”

“Yine de çok yadırgamıyorum. Ümit Can’a kızma. Murat (Bostancı) da ilgilenmiyor. Ben de zamanında ilgilenmiyordum. Babam Kayseri Tayyare Fabrikası’nın kurucularından. Türkiye’nin ilk hava yolu pilotlarından. Aynı zamanda yurt dışına yapılmış ilk tarifeli uçuşun (Kahire uçuşu) pilotlarından birisi. Ama merak edip de ondan hikayelerini dinlemedim. Merak etmiyordum. Bir de senin gibi bunları merak edenler var. Ancak yaşlandıkça, şöyle altmışa gelince bunları çok merak etmeye başlıyorsun. O yüzden kaçırmayın bu fırsatları. Benim gibi, zamanında merak duymamış olmanın pişmanlığını yaşamayın.”

Ve kısa bir sessizlikten sonra Hilmi Orbay’ı arıyor, halini hatırını sorduktan sonra söze giriyor;

“Hilmi abi yanımda genç insanlar var. Türkiye’nin hem sürüş yönüyle hem de manevi değeriyle öne çıkan yarış etaplarını araştırıyorlar. Bu noktada benim aklıma ilk olarak Samandıra, Teke ve Bozhane üçlüsü geliyor. Hangisinin daha eski olduğu noktasında, bendeki kaynaklarda 1970 Teke’yi buldum. Bozhane için hafızam 1977’ye kadar gidebiliyor. Renç’e (Koçibey) servis veriyordum. Kayışı koparıp kaldı. Şükrü (Okçu) de Satvet Çiftçi ile yarışa girmişti de silindir kapak contası yandığı için Bozhane’den sonra kaldılar. Onlara da servis veriyordum. Bozhane seksenlere doğru asfaltlandıktan sonra tırmanma yarışları için kullanılmaya başladı diye hatırlıyorum. Siz o dönemden neler hatırlıyorsunuz?”

Hilmi Orbay’ın sesi cızırtılı gelse de hafızası cızırdamıyor: “Serdar’cım 1969’da Balkan Rallisi ve Ege Rallisi yapıldı. Türkiye’de yapılan Balkan Rallisi’nde Teke yoktu. Bu yüzden ilk olarak 1970’te verilmiş olabilir. Apartmanın çatısındaki kutuyu gazete haberleriyle doldurmuştum, bir ara çıkardım ama tekrar yerlerine koydum mu bilemiyorum.”

Böylece Teke etabının Bozhane’den daha eski olduğunu büyük ölçüde doğruluyoruz ancak Serdar Bostancı 1970 yılında 12 yaşında olduğunu hatırlayarak konuyu bir önceki nesilden Şükrü Okçu’ya taşıyor;

“Şükrü abi merhaba. Seni hafızanı zorlamak için aradım. Genç arkadaşlarım Türkiye’nin tarihi yarış etapları hakkında bir araştırma yapıyorlar, bana geldiler. Ancak benim sizden on yıl kadar eksiğim olduğu için danışmak istedim. Benim aklıma ilk olarak Samandıra, Teke ve Bozhane etapları geliyor. Enteresan bir şekilde Teke’nin geçmişi Bozhane’den daha geriye gidiyor. Ben Bozhane’de 1977 yılında Renault 12 ile yarıştığımı hatırlıyorum. Zemin topraktı. Ancak öncesini bilemiyorum. Peki Bozhane’nin 1977’den öncesine dair sen bir şey hatırlıyor musun?”

“Serdar ben dün ne yediğimi hatırlamıyorum,” diyor Şükrü Okçu.

“Şükrü abi dün ne yediğimi ben de hatırlamıyorum ama Gönen Denizkent’teki etapları unutmadım,” diye yanıtlıyor Serdar Bostancı ve devam ediyor. “Samandıra etabı bugün mahalle içinde kaldı. Bir ara merak edip bakmaya gittim bulamadım. Bozhane ise bugün hem zemin durumu hem de üçüncü köprü inşaatından dolayı kaybettiği bölümleriyle orijinalliğini epey yitirdi. Bu yüzden ben çocuklara Teke’yi önerdim çünkü Teke halen bekaretini koruyor. Ayrıca tarihi diğerlerinden daha eskiye uzanıyor. Şimdi bir yazı yazılacaksa Teke’nin u virajı olmadan olur mu?”

Konu Teke’nin u virajına gelince (yazının açılış fotoğrafındaki viraj) eski topraklar gülümseyerek ‘off’ çekiyorlar. Telefon görüşmesinden sonra Serdar Bostancı biraz duygulanmış bir yüz ifadesiyle Teke ralli etabını anlatmaya başlıyor;

“Teke bekaretini kaybetmediği için bana diğerlerinden daha ilgi çekici geliyor. Türkiye’de ralli yapıp Teke Köyü’nün o kahvelerinde çay içmemiş kimse yoktur. Tabiatı ve virajlarıyla elli senelik bir değer. Eskiden antrenmanlar serbestti yani etaba gidip yirmi kez geçerdik. Aytaç Kot, Faruk Süren, rahmetli Ali Sipahi, Ali Bacıoğlu, rahmetli Renç Koçibey, Levent Pekün, Azmi Avcıoğlu, Demir Bükey, rahmetli Ayhan Tokyay o bir jenerasyon. Ondan sonraki jenerasyonda aynı virajlar Emre Yerlici’lere, İskender Atakan’lara, Ali Karacan’lara hizmet etti. Sonra Volkan Işık, Ercan Kazaz neslini görüyoruz. Ve son olarak Yağız’lar, Burak’lar, Murat’lar yarıştı Teke’de. Yani tarih boyunca, Türk ralli sporunun her nesline hizmet etmiş bir etaptan söz ediyoruz. Keşke Lemi Tanca aramızda olsaydı, şakır şakır anlatırdı her şeyi.” (Biz de öyle düşünmüştük).

“Bir ralli etabının klasikleşebilmesi için çok yıllık olması yetmez. Belki bugün 1968’de Trakya’da etap olarak kullanılmış yerleri bulabiliriz ancak bir şey ifade etmeyecektir. Bir ralli etabının klasik sayılabilmesi için hikayeler yaratmış olması gerekir. Ben Teke’yi en az 200 defa geçmişimdir. Halen tüm virajlarını ezbere biliyorum. Son dönemde asfaltı yenilendi ve biraz genişletildi ancak Teke halen bildiğimiz Teke. En son 2015 yılında Rally 34’te kullanıldı. Düşünebiliyor musunuz? Sporun 45 yılında var olmuş. Dile kolay…”

“Avrupa’nın neredeyse her yerinde yarıştım ya da yarıştırdım. Avrupa’nın klasiklerini gördüm. Bundan daha güzel yarış etabı olmaz denilen etaplar bile hep Teke’yi arattı bana. Teke’de her şey var. Her şey var…”

Sonra duruyor, zamanda çıktığı yolculukta bir vites küçültüyor ve bize dönüyor: “Şimdi siz hiç oturmayın, atlayın gidin. Teke’yi görmeniz lazım. Varınca beni arayın.”

*

Yaklaşık bir saat saat sonra…

Şile’nin Teke ve Çayırbaşı köylerini bağlayan Teke etabına kuzeyden, yani Çayırbaşı tarafından giriş yapıyoruz. Etabı bizden önce geçerek geride sonsuz dinginlik ve temizlik bırakan yağmurun son taneleri ön camda beliriyor. Otomobili bir devriye aracının hızıyla süren Ümit Can, Teke’de düzenlenen ve kendisinin de katıldığı son ralliyle ilgili anılarını hatırlıyor. Start öncesinde kaskını nerede taktığını, lastikleri nerede ısıttığını gösterdikten sonra, o dönem yeni yarış otomobili olan Fiesta R2’nin içinde nasıl heyecanlandığını anlatıyor.

İlk kilometreler geride kaldıktan sonra, bölgenin zengin doğası her şeyi çevreliyor. Etabın geneline hakim olan içedönük ve zamansız atmosferde tabiatın payı büyük. Çok yıllık ağaçlar, yer yer virajlara sarkan sarmaşıklar, baharla birlikte uyanan otlar… Yakın zamanda yenilenen ve hafifçe genişletilen asfaltın yanındaki su kanalı muhtemelen bugün ilk mesaisini yapıyor. Yanlarda ve ortada aralıksız uzanan şeritler ise geceleri tofu servisi için kullanılan meşhur Toyota AE86’nın buralardan geçmiş olma ihtimalini sorgulamanıza neden oluyor.  Teke’de kayda değer bir uzak doğu teması, bir touge atmosferi var desek abartmış olmayız.

Elimizdeki kayıtlar Teke etabının ilk kez 1970 yılında Kocaeli Rallisi’nde kullanıldığını söylüyor. O yıl Goodyear sponsorlunda düzenlenen ilk yarıştan günümüze, bu virajlardan kaç yarış otomobilinin geçtiğini söylemek mümkün olmasa da etabın onlarca ralli pilotuna en keskin duyguları yaşattığı kesin. Fotoğraf çekmek için otomobilden inip yol kenarında dikilmeye koyulduğumda, ralli otomobili hayaletlerinin karşımdaki virajdan birer ikişer geçtiğini hissediyorum. Üstelik her iki yönde ve tam gaz…

Serdar Bostancı’nın Şükrü Okçu’yla yaptığı telefon görüşmesinde sözü geçen meşhur u viraja geldiğimizde bir kez daha duruyoruz. Yolun tam ortasından, yukarı doğru adımladıktan sonra dönüp gözümü apekse dikiyorum. Acaba kaç ralli pilotu şu an bulunduğum yeri geçerken, tam karşıdaki harika manzaranın derinliklerine uçma korkusu duymuştur? Geç frenaj sanatının sınırları burada kim bilir nasıl zorlanmıştır? Virajın daima bol seyircili ve keskin karakterli oluşu bu noktanın raconunda el freninin önemli bir yere sahip olduğunu hissettiriyor.

Kalan zamanımızda, yani durmadığımız zamanlarda etaptaki ritim duygusu her an ön planda kalıyor. Sürüş becerisinin en temel göstergelerinden olan ritim faktörü, aynı zamanda özel sürüş rotalarının ortak özelliklerinden biri. Üstelik bu ritmi hissetmek için hızlı gitmenize hatta direksiyonda olmanıza dahi gerek yok. Yaklaşık 15km uzunluğundaki rota aktıkça akıyor ve günlük sürüşten tamamen farklı bir deneyim yaratıyor. Buna bir de Teke’nin tek bir karakteristik özellikle nitelenemeyecek zengin tarzını eklediğinizde Serdar Bostancı’nın referansı anlam kazanıyor. Sahiden burada her şey var.

Etap sona erdiğinde, geniş meydanda durup nefesleniyoruz. Bugün yaptığımız şey elbette bir sürüş değil, bir keşif. Ya da bir inanç turizmi yolculuğu. Ne derseniz… Ümit Can bir süre ormana bakıyor ve Bunta Fujiwara ile Yusuf Miroğlu arasında bir tavır takınarak konuşmaya başlıyor;

“İyi sürücü turnusolü gibi… Buraya bir sabah sürüş yapmaya gelelim.”

Ümit Can çok haklı.

*

Bir sonraki bölümde Teke’nin teknik virajlarını farklı spor otomobillerle zorlayacağız. Üç sürücü olarak deneyimlerimizi paylaşacağımız bu hikayede buluşmadan önce, sizi Teke’de çekilmiş analog fotoğraflarla baş başa bırakıyoruz.

SON

1 replies »

  1. Sevgili yazar, okurun olarak bir kaç kelam(belki daha fazlası🙏🏻) etmek istiyorum.
    İsmail abim bu site bizim doğal habitatı mızı temsil ediyor, yazdıkların bu eylemi gerçekleştirme isteğinin tüm yaşan mışlığını sol tarafı mın en derinlerin hissettiği mi beyan etmek isterim, önünde saygı ve minnet ile eğiliyorum.
    Baş ucu kitabım bu site benim, uzun zamandır buraya park edip deryayı seyredemiyor dum.
    Yazıların tamamını okudun sayısını bilemiyorum, her okuduğum da kendi dünyamın tozlu kalmış garajında yeni ruhlara yer açıyorum, teşekkür ederim.
    Bu satırları yazarken gözlerim le ruhumun bağlantıda olduğu mekanik göz yaşlarını barındırdığını belirtmek isterim.
    O kadar fazla duygu yoğunluğu içerisindeyim ki okurken yalvarırım bitmesin, sonu gelmeyen kıvrımlı çığlıkların, kahkaalara karıştığı dağ yollarında gibi hissettim.
    Böyle güzel yazıları kimi zaman kah ağzımın suyu akarak kah gözlerim dolarak adeta vival dinin dört mevsimi gibi yaşattığın için ayrıca teşekkür ederim.
    Inıtıal d den esintiler bulmak, yaşayan efsaneler ile iletişime geçmek bunları paylaşmak bu kültürün peşinden koşup o ruhu odalarımızın içine enjekte etmek harika, harika, harika….
    Bir gün yüz yüze tanışmak dileği ile, tutkumuz daim olsun…

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

INSTAGRAM

Fakat… Manuel şanzımanın geleneksel ve modası geçmeyen zevki, yalnızca sürüş yapmak için yolda olduğumuz nadir zamanları neşelendiriyor.
Spor otomobilinizi kaç pedallı tercih ederdiniz?
BMW’nin ülkemize özel hazırlayıp BMW Individual kataloğuna dahil ettiği Borusan Turkish Blue (P9E) renkli ve manuel şanzımanlı M4 ile bir süredir beraberim. Türkiye’deki üç pedallı tek örnek, sorusu olan? @bmwturkiye @bmwm @bomotorsport
Manuel şanzımanlı #BMW #M4 (ülkemizdeki tek örneği) ile yağmur altındaki kuzey ormanlarında… Doğrusu, sabah sürüşleri nadiren bu kadar iyi olur! Bir sonraki videoda otomobilin çok özel renginden söz edeceğim. @bmwm @bmwturkiye @bomotorsport
Yeni MINI Countryman’in üçüncü nesli Türkiye’de. #mini #countryman
BMW 5 Serisi’nin sekiz nesli bir arada. Favoriniz hangisi ve niçin?
Hızlıca E34 M5 Touring: BMW M’in ilk steyşını. Performance Estate’in öncüsü. 1992’de bu gövde tipinin en hızlısı. Ondan nadiri neredeyse yok (456 adetle BMW M1). Ve belki de en önemlisi, elde üretilen son BMW M otomobili. Seviyorum.
Rafine otomobil nedir? Kullandığınız en rafine otomobil hangisiydi?
Birçok açıdan, sonraki M5’in habercisi: BMW i5 M60. #bmw
“Satın almanın ve satmanın gerçekliği çoğu zaman göründüğü gibi olmayabilir. Dahası, satış danışmanı, satın almada ve satmada güçlü biçimde rol oynayan psikolojik ve duygusal faktörleri göz ardı etme eğilimi taşır. Satış yapmanın bu daha az elle tutulur yanlarını gözlemlemekte başarısız olursa, bir satış danışmanı, nedenini anlamaksızın satış kaybedebilir.” diyerek başlamıştım.
BMW i5 M60 xDrive‘ın becerilerinden bir tanesi. #bmw #i5
Otomobil.

Bu blogu takip etmek ve yeni gönderilerle ilgili bildirimleri e-postayla almak için e-posta adresinizi girin.