İçeriğe geç

MARMARA TURU

Demir yolu geçidinin bariyeri aşağı iniyor. Ayağımı gazdan çekiyorum. Otomobilin durması için ovanın sırtındaki eğim yeterli oluyor. Hemen önümdeki bariyerin boşluktaki ucu cılız bir süs bitkisi gibi hafifçe sallanıyor. Ön camın üst yarısında gökyüzü. Bekliyorum.

Ovada sonsuza uzanır gibi görünen demir yolunun üzerindeki noktacık dakikalar içinde koca bir yük trenine dönüşüyor. Önce lokomotif, ardınca vagonlar geçide vura vura seyrediyor. Ön camda bir film şeridi. Her biri önceki ve sonrakiyle aynı yüzlerce metal odacık birbirini izliyor. Böyle kaç dakika geçiyor bilmiyorum fakat trenin sonu gelmiyor. Bekliyorum.

Uyandığımda saate bakıyorum. Sokağa çıkma kısıtlamasının kalkmasına daha var fakat tekrar uyumak ne mümkün! Gördüğüm rüyayı biraz izlediğim filme, biraz da yolculuktan önceki heyecanıma yoruyor ve mutfağa geçiyorum. Dakikalar sonra koyu kahve hazır. Çantamda ise annemi memnun edecek çeşitlilikte atıştırmalıklar, bolca fotoğraf filmi ve iki kamera.

Beş buçuğa doğru evden çıkıyorum. Hava sıcaklığı sıfırın altında. Bahçenin kuytuları İstanbul’daki son kar yağışının kalıntılarıyla bembeyaz. Zemin ise buzla kaplı. Bu sabah bir kuzey ülkesinde uyanmış gibi hissediyorum. Otoparkta bekleyen BMW 4 Serisi Coupé’ye doğru dikkatle adımlarken kapıları açıyorum. Yüzü bana dönük halde duran otomobilin karşılama aydınlatması nefesimden yükselen buharlara vuruyor. Böylece soğuğa aldırış etmemeye çalışarak eşyalarımı otomobile yerleştiriyor ve yola koyuluyorum.

Dakikalar sonra E84 otoyolunun orta şeridinde, hatırı sayılır bir hızla ilerliyorum. Planım Marmara Denizi’nin çevresinde bir tur atmak ve saat 21:00’de tekrar başlayacak sokağa çıkma kısıtlamasından önce başladığım noktaya ulaşmış olmak. Kulağa kolay geliyor ancak planda Uçmakdere ve Uludağ gibi iki önemli sürüş rotası mevcut. Ayrıca gün içinde fotoğraflar çekmek için sık sık duracak olmam ortalama hızlı hayli düşürecektir. Bu yüzden rotanın önemli noktalarından ilki olan Uçmakdere’ye bir an evvel ulaşmak ve gün doğarken orada bulunmak istiyorum.

Kısıtlı zamanda mümkün olan en uzun mesafeyi kat etme kaygısı açısından bugünkü sürüş efsanevi Le Mans 24 Saat’i hatırlatıyor. 1923 yılından bu yana düzenlenen ve kazananları arasında BMW’nin de yer aldığı bu yarış ‘Dayanıklılık ve Verimlilik Grand Prix’i olarak biliniyor ve 24 saat içinde en uzun mesafeyi kat eden takım birinci ilan ediliyor. İstanbul’dan Tekirdağ’a doğru ilerlerken, karanlık otoyol düzlüklerinde Le Mans 24 Saat hayallerine dalmış olmamın diğer sebebi ise BMW Laserlight farlar. Bir dönem Le Mans prototiplerinde kullanılan lazer far teknolojisi binek otomobillerde ilk kez BMW tarafından sunuldu. Otomobilin otomatik uzun far fonksiyonuyla birlikte, karanlık ortamlarda devreye giren lazer farlar 600 metreye kadar uzanan aydınlatma sağlıyor. Lazer far deneyimini en basit haliyle şöyle ifade edebilirim: Kısa fardan uzun fara geçişle birlikte hissettiğiniz rahatlamaya ve görüş kolaylığına bir kademe daha eklediğinizi hayal edin. BMW 4 Serisi’nin kısa, uzun ve lazer sıralamasıyla çalışan dinamik aydınlatmaları aynı zamanda trafikteki diğer sürücülerin gözünü almamak için türlü ışık oyunları yapıyor. Bu teknoloji BMW için yeni değil ancak dinamik aydınlatma Pink Floyd konserlerinin ışık şovlarına hiç bu kadar yaklaşmamıştı.

Tekirdağ’a ulaştığımda daha hızlı ve verimli bir ulaşım çözümü olan E84 otoyolundan ayrılıyor ve Uçmakdere’ye sapıyorum. Sürüş tutkunlarının popüler mekanlarından olan Uçmakdere masmavi zeminiyle yüksek tavanlı deniz manzarası, her türden otomobille keyifli olabilecek karakteri ve bir alternatif akım grafiğini anımsatan eğimleriyle her sürüşü bir hatıraya dönüştürüyor. Zeminin ve virajların sürekli karakter değiştirdiği parkurda Adaptive sürüş programını kullanmanın doğru olacağını düşünüyorum çünkü otomobil bu programda sayısız sürüş parametresini dikkate alarak motor, şanzıman ve direksiyon gibi temel parçaların nasıl çalışacağına kendisi karar veriyor.

Solumda nazikçe doğmakta olan güneşin turuncu ışığı, bir süs balığı gibi kıvrılan virajları aydınlatıyor. Çevredeki cılız kar kalıntıları ise sadece ışığın etkisini güçlendirmiyor, aynı zamanda sürüş deneyimine bir katman daha ekliyor. 4 Serisi Coupé’yi virajdan viraja tempolu biçimde yönlendirmeye başladığımda otomobilin ön bölümündeki berraklık ve çeviklik dikkatimi çekiyor. Temelini aldığı BMW 3 Serisi’nden daha alçak ağırlık merkezi ve coupé mimarinin geleneksel yüksek gövde direnciyle otomobil soğukkanlı ve akıcı biçimde ilerliyor. Sürüşün Tekirdağ’dan önceki otoyol bölümünde bir Grand Tourer’ı aratmayacak kadar sessiz ve konforlu şekilde kilometreleri yutan otomobilin, Uçmakdere gibi zorlayıcı bir parkurda bu denli olgun ve akıcı olması harika hissettiriyor.

Parkur boyunca fotoğraf çekmek için sık sık duruyor, temiz havanın ve muhteşem manzaranın tadını çıkarmayı ihmal etmiyorum. Böylece sahil yolundan ayrılmadan Şarköy’e doğru ilerlemeyi sürdürüyorum. Bu bölümde doksanları hatırlatan küçük tatil siteleri, sahille yol arasındaki birkaç yüz metreyi dolduran zeytinlikler ve çevrenin zamandan bağımsız huzuru dikkatimi çekiyor. Şarköy’den sonra D120 yoluna bağlanıyor ve bölünmüş yol üzerinden Gelibolu Feribot İskelesi’ne kadar sürmeye devam ediyorum.

Çanakkale Boğazı’ndaki feribot yolculuğunu kısa bir dinlenme ve atıştırma molası olarak değerlendiriyorum. Feribot iskelesinden çıktıktan sonra D200 karayoluna bağlanıyorum. Bölünmüş yolun uzun virajlarında otomobilin GT genleri bir kez daha ortaya çıkıyor. Ayrıca burada yer yer karşılaştığım manzaraları geniş açıklıklar ve yeşilin bu tarafa özgü tonuyla hatırlıyorum.

Birkaç saat sonra Bursa’ya ulaştığımda yorgunluk belirtileri ortaya çıkmaya başlıyor. Sürüş Şarkılarım isimli çalma listemin yüksek enerjili kayıtlarını çalıyor, bir yandan da Uludağ tabelalarını takip ediyorum. BMW 4 Serisi Coupé’nin uzun yol becerilerini şu ana kadar yeterince deneyimlediğimi düşünüyorum. Şimdi ise Uludağ Milli Parkı’na uzanan muhteşem virajlarda BMW’nin coupé geleneğindeki sportif elementlerin tadını biraz daha çıkarmak istiyorum. Sport Individual isimli sürüş modunu kendi tercihlerime göre yapılandırıyor ve tırmanışa başlıyorum. Zemin kuru ancak tuzlama çalışmalarının kalıntılarından dolayı hayli kaygan. Bu sayede viraj çıkışlarında eğlence faktörü yükseliyor ve otomobil Alp Disiplini becerilerini ortaya koyuyor.

Bursa şehir merkezine döndüğümde hava kararıyor ve zaman baskısını hissetmeye başlıyorum. Böylece otoyola bağlanıyor Osmangazi Köprüsü’ne kadar durmaksızın ilerliyorum. Günün son kahvesini almak için dinlenme tesisine giriyorum. Otomobilin zarif gövdesini kaplayan yol kiri onu bir endurans yarışçısı gibi gösteriyor. ‘Styling’ unsurlarını gölgeleyerek formu ön plana çıkaran yol kiri tasarımdaki oran orantıyı daha anlaşılır kılıyor ve kirin farklı tonlarıyla havanın gövde üzerindeki akışını görünür hale getiriyor. Belki de en önemlisi yol kiri otomobile – dolayısıyla sürücüye- bir mücadeleden, zorlayıcı bir sınavdan galip ayrılmış havası katıyor. Otoparkta bir yandan kahve yudumladığım, bir yandan otomobili izlediğim keyifli bir an.

16 saatlik sürüşün sonunda, saat dokuza doğru eve ulaşıyorum. Yoruculuğu ölçüsünde keyif aldığım bu sürüşte BMW 4 Serisi Coupé çok yönlülüğüyle iyi bir yol arkadaşı olmasının yanında, BMW’nin coupé geleneğinin günümüzde ulaştığı noktayı anlamamı sağlıyor. Kabini dolduran atıştırmalık ambalajlarını ve karton bardakları geride bırakıp eve doğru adımlarken arkama dönüyor ve halen çıtırdayan otomobile bakıyorum. ‘Bir yolculuk daha?’ diye soruyorum. ‘Neden olmasın!’ diye yanıtlıyor ve bir derin gece uykusuna dalıyor.

SON

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

INSTAGRAM

Fakat… Manuel şanzımanın geleneksel ve modası geçmeyen zevki, yalnızca sürüş yapmak için yolda olduğumuz nadir zamanları neşelendiriyor.
Spor otomobilinizi kaç pedallı tercih ederdiniz?
BMW’nin ülkemize özel hazırlayıp BMW Individual kataloğuna dahil ettiği Borusan Turkish Blue (P9E) renkli ve manuel şanzımanlı M4 ile bir süredir beraberim. Türkiye’deki üç pedallı tek örnek, sorusu olan? @bmwturkiye @bmwm @bomotorsport
Manuel şanzımanlı #BMW #M4 (ülkemizdeki tek örneği) ile yağmur altındaki kuzey ormanlarında… Doğrusu, sabah sürüşleri nadiren bu kadar iyi olur! Bir sonraki videoda otomobilin çok özel renginden söz edeceğim. @bmwm @bmwturkiye @bomotorsport
Yeni MINI Countryman’in üçüncü nesli Türkiye’de. #mini #countryman
BMW 5 Serisi’nin sekiz nesli bir arada. Favoriniz hangisi ve niçin?
Hızlıca E34 M5 Touring: BMW M’in ilk steyşını. Performance Estate’in öncüsü. 1992’de bu gövde tipinin en hızlısı. Ondan nadiri neredeyse yok (456 adetle BMW M1). Ve belki de en önemlisi, elde üretilen son BMW M otomobili. Seviyorum.
Rafine otomobil nedir? Kullandığınız en rafine otomobil hangisiydi?
Birçok açıdan, sonraki M5’in habercisi: BMW i5 M60. #bmw
“Satın almanın ve satmanın gerçekliği çoğu zaman göründüğü gibi olmayabilir. Dahası, satış danışmanı, satın almada ve satmada güçlü biçimde rol oynayan psikolojik ve duygusal faktörleri göz ardı etme eğilimi taşır. Satış yapmanın bu daha az elle tutulur yanlarını gözlemlemekte başarısız olursa, bir satış danışmanı, nedenini anlamaksızın satış kaybedebilir.” diyerek başlamıştım.
BMW i5 M60 xDrive‘ın becerilerinden bir tanesi. #bmw #i5
Otomobil.

Bu blogu takip etmek ve yeni gönderilerle ilgili bildirimleri e-postayla almak için e-posta adresinizi girin.