İçeriğe geç

SÜRÜŞ ROTASI: KARACAKÖY – YALIKÖY – ÇİLİNGOZ TABİAT PARKI

Virajın dışında yükselen ve komşu direklerle hareketsiz dansını sürdüren elektrik direği otomobilden daha sağlam görünüyor. Koca direğin hemen önündeki bariyer ise bu tabloda telesiyej direklerini saran minderler kadar cılız ve çaresiz bir görünümde. Pazar sabahının çok erken saatleri. Otomobil, avını gafil avlamak isteyen bir yırtıcı gibi süratle ve dümdüz ilerlerken süspansiyon sistemi her bir saniyeyi onlarca salınımla idare ediyor. Viraj gözlerimi büyütecek kadar yaklaştığında sertçe frenliyor ve bir vites küçülttükten sonra içeri dalıyorum.

İstanbul’un Çatalca ilçesindeki Karacaköy-Yalıköy yolundayım. Birkaç geniş u virajla başlayan bu rotanın ilk kısımları oldukça süratli. Bununla birlikte, sürüşün çoğu anı türbülanslı bir uçuşu anımsatıyor çünkü zemin çukurlar, küçük kasisler ve yamalarla dolu. Kusursuz bir sürüş ortamı sayılmaz fakat burada bir otomobilin ne kadar kararlı bir şasiye ve genel manada ne kadar derin bir mühendisliğe sahip olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Bugün kullandığım otomobil 50:50 ağırlık dağılımı, arkadan tahrikli mimarisi ve süspansiyon kalitesiyle onu neden sevdiğimi hatırlatarak olgunlukla yol alıyor. Viraj gözlerimi büyütecek kadar yaklaştığında sertçe frenliyor ve bir vites küçülttükten sonra içeri dalıyorum. İçerideki tepecik gövdeyi zıplatıyor, tekerlekler hafifçe yerden kesiliyor ve inişte amortisörler sonuna kadar sıkışıyor. Bundan sonra yeni bir otomobili test etmem gerektiğinde nereye gelmem gerektiğini biliyorum!

Yalıköy’e beklediğimden daha kısa sürede ulaşınca yola devam etmeye karar veriyorum. Çilingoz Tabiat Parkı’na bağlanan ikinci kısımda hem viraj hem de zemin karakteri fark edilir şekilde değişiyor. Böylece kendimi bambaşka bir atmosferde sürüş yaparken buluyorum. Bu bölümün dar, keskin ve kör virajları Japonya’nın dağ yollarını hatırlatıyor. Ayrıca asfalt ilk kısma kıyasla çok daha temiz ve pürüzsüz. Yeşillikler zaman zaman aynasından habersiz bir sürücü gibi sıkıştırıyor ve kendimi orta şeride doğru kayarken buluyorum. Buna bir de asfalt üstündeki kaplamaları ve ön lastikleri yoran uzun virajları ekleyince parkurdaki Initial D elementi güçleniyor. Öte yandan zemin birkaç yerde neredeyse durmamı gerektirecek kadar bozularak dünyanın en hızlı Japonya-Ukrayna seyahatini yapmama neden oluyor. Dev çukurlar sürüşün akışını bozmasına bozuyor ama bunu deneyimin bir parçası olarak kabul etmeli.

Çilingoz Parkı’na ulaştığımda saatlerdir soğumak bilmeyen kahvemi nihayet içebilmek için termosun kapağını açıyor ve not almaya koyuluyorum;

Bu rotada sürüş yapmak için yerden yeterince yüksek ve görece yumuşak bir otomobil daha uygun olacaktır çünkü asfaltın pürüzleri ve zemindeki dalgalanmalar hiç beklemediğiniz anda ciddileşebiliyor.

İlk kısımlarda asfaltın her iki yanındaki toprak ‘kaçış alanları’ yolu daha geniş algılamanıza ve hızlanmanıza neden oluyor. Bu illüzyona kanmayın çünkü yukarıda da paylaştığım gibi rotanın viraj karakteri ve zemini yer yer tehlikeli olabiliyor.

Japonya’yı anımsatan ikinci kısımda virajların birbirine bağlama biçimine bakınca burayı bir mühendisten ziyade çekiciler odası yazı işleri müdürünün tasarladığını düşünüyorum. İkinci kısmın bazı noktaları tutarsız olduğundan sabit bir akış yakalamak güç oluyor ve dikkati sürekli canlı tutmak gerekiyor.

Sonuçta İstanbul’a görece yakın olması ve ilk kez kullanılan bir otomobilin dinamik karakterini anlamaya elverişli yapısıyla tekrar ziyaret etmeye değer, güzel bir sürüş rotası.

Böylece otomobile yeniden yerleşiyor ve geri dönmek üzere hareket ediyorum. Kapağı açık termos bu sırada tavanda devrilip yuvarlanmaya başlıyor ve dikiz aynasından kısa bir bölümüne şahit olduğum serbest düşüşünü tamamlayarak yere ulaşıyor. Ne diyebilirim ki!

SON

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

INSTAGRAM

Fakat… Manuel şanzımanın geleneksel ve modası geçmeyen zevki, yalnızca sürüş yapmak için yolda olduğumuz nadir zamanları neşelendiriyor.
Spor otomobilinizi kaç pedallı tercih ederdiniz?
BMW’nin ülkemize özel hazırlayıp BMW Individual kataloğuna dahil ettiği Borusan Turkish Blue (P9E) renkli ve manuel şanzımanlı M4 ile bir süredir beraberim. Türkiye’deki üç pedallı tek örnek, sorusu olan? @bmwturkiye @bmwm @bomotorsport
Manuel şanzımanlı #BMW #M4 (ülkemizdeki tek örneği) ile yağmur altındaki kuzey ormanlarında… Doğrusu, sabah sürüşleri nadiren bu kadar iyi olur! Bir sonraki videoda otomobilin çok özel renginden söz edeceğim. @bmwm @bmwturkiye @bomotorsport
Yeni MINI Countryman’in üçüncü nesli Türkiye’de. #mini #countryman
BMW 5 Serisi’nin sekiz nesli bir arada. Favoriniz hangisi ve niçin?
Hızlıca E34 M5 Touring: BMW M’in ilk steyşını. Performance Estate’in öncüsü. 1992’de bu gövde tipinin en hızlısı. Ondan nadiri neredeyse yok (456 adetle BMW M1). Ve belki de en önemlisi, elde üretilen son BMW M otomobili. Seviyorum.
Rafine otomobil nedir? Kullandığınız en rafine otomobil hangisiydi?
Birçok açıdan, sonraki M5’in habercisi: BMW i5 M60. #bmw
“Satın almanın ve satmanın gerçekliği çoğu zaman göründüğü gibi olmayabilir. Dahası, satış danışmanı, satın almada ve satmada güçlü biçimde rol oynayan psikolojik ve duygusal faktörleri göz ardı etme eğilimi taşır. Satış yapmanın bu daha az elle tutulur yanlarını gözlemlemekte başarısız olursa, bir satış danışmanı, nedenini anlamaksızın satış kaybedebilir.” diyerek başlamıştım.
BMW i5 M60 xDrive‘ın becerilerinden bir tanesi. #bmw #i5
Otomobil.

Bu blogu takip etmek ve yeni gönderilerle ilgili bildirimleri e-postayla almak için e-posta adresinizi girin.