İçeriğe geç

KIRMIZI OTOMOBİLLE BİR YIL

1984 model BMW 520i otomobilimi bir yıl önce bugün satın aldım. Ve o günden beri, kırkına merdiven dayamış bir klasik otomobili İstanbul koşullarında gündelik kullanıyorum. Yazının devamında 12 aylık ve 7000km’lik bu deneyimden bazı notlar paylaşacağım.  

Gündelik ulaşım ihtiyacı için klasik otomobilin duygusal, anlamlı ve sürdürülebilir bir çözüm olduğunu düşünüyorum. Kendi otomobilim üzerinden açıklayayım: E28 direksiyona her geçişimde çarpıcı ve deneysel otomotiv yaklaşımlarının yalnızca egzotik spor otomobillere saklanmadığı zamanları hatırlatan bir karakterle çalışıyor ve yol alıyor. Otomobilin formu, tasarımsal unsurları, sesi, titreşimleri, tutunma karakteri, görüş açıları, altı silindirli motoru, oturma pozisyonu, direksiyon tepkileri, koltukları ve diğer elementleri ait olmadığım bir dönemi deneyimlememi ve anlamamı sağlıyor. Şu kadarını söyleyebilirim ki insanlar seksenlerde inanılmaz eğlenmiş! Dahası az sonra bahsedeceğim ‘mekanik empati’ kavramının üzerinde durulduğu müddetçe kırk yıllık bu otomobil İstanbul trafiğinde dahi görevini layıkıyla yerine getirmekten, bir diğer deyişle otomobilin rasyonel faydalarını sağlamaktan aciz kalmıyor. 70 litrelik yakıt deposu ve 460 litrelik bagaj hacmiyle E28’in salgın dönemi stokçuluğu konusunda da çok becerikli olduğunu ve geçen zamanda hayatımı kolaylaştırdığını ekleyeyim.

Peki nedir bu mekanik empati? Şöyle ki hiçbir şey bakım ve onarım geçmişi hakkında bilgi sahibi olmadığımız yaşlı bir makineden daha korkutucu olamaz. Dolayısıyla klasik otomobilin sahip olma deneyimine modern otomobildeki gibi ‘satın aldım ve biniyorum’ şeklinde yaklaşmamak gerekiyor. Otomobilin önemli parçalarına, sistemlerine ve en önemlisi ‘huyuna suyuna’ hakim olmak şart. ‘Otomobilin huyu mu olur?’ diye soruyorsanız cevabı çok sevdiğim bir kitaptan alıntı yaparak vermek isterim. Aşağıdaki cümleler Robert Pirsig’in Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı isimli kült eserinden;

Motosiklet de aynı duyguları taşır. Onunla 27 bin mil aşmışsanız, bir uzun mesafe koşucusuna, yollarda ondan yaşlı sürüyle motor olmasına karşın, kıdemli bir dosta dönüşür sanki. Ama kilometreler geçtikçe her bir motosikletten, başkalarına değil yalnızca ona özgü farklı duygular alırsınız; sanırım motosikleti olan çoğu kimse bunu onaylayacaktır. Bir arkadaşımın benimkiyle aynı marka, aynı tip bir motosikleti vardı ve hatta aynı yıl onarıma götürmüştük ve sonradan onun motorunu denemek için kullandığımda, inanması güç, ama fabrika yapım yılının da aynı olduğunu anlamıştım. Açıkça sezdim ki, motorda çok uzun süreden beri, ona özgü bir duygu, bir gidiş, bir ses yerleşmişti. Benimkinden kötü değil, ama farklı.

Sanırım buna kişilik denebilir. Her motosikletin, belki onun hakkında bildiğiniz ya da duyumsadığınız her şeyin sezgisel bir toplamı olarak nitelenebilecek, ona ait ve kendine özgü bir kişiliği vardır. Bu kişilik durmaksızın değişir; bu değişim genellikle kötüye, ama bazen şaşırtıcı bir şekilde iyiye doğrudur ve motosiklet bakımının gerçek amacı bu kişiliği geliştirmektir. Yeni motosiklet güzel görünüşlü bir yabancı olarak işe başlar ve ona nasıl davranıldığına bağlı olarak, ya hızla dejenere olup kötü huylu bir mızmıza, hatta bir sakata; ya da sağlıklı, iyi huylu, uzun süreli bir arkadaşa dönüşür. Benim motorum o sözde tamircilerin canice muamelesine karşın kendine gelmiş gibi görünüyor ve zaman geçtikçe giderek daha az onarıma gerek gösteriyor.

Hemen üstteki paragraf kırmızı otomobilin son bir yılını özetler gibi. Bildiğiniz gibi blogumun ‘Kırmızı Otomobilin Hikayesi’ isimli bölümünü E28’in dijital arşivi olarak kullanıyorum ve bu bölümün önceki yazılarında otomobilin ‘giderek daha az onarıma gerek gösterme’ dönüşümünden önemli bakımlara yer vermiştim. Buradan göz atabilirsiniz. Bakım demişken birinci yıl yazısında bir isme yer vermeden geçemem: Talha Usta. İlk günden beri kırmızı otomobilin gençleşme ve iyi huy sahibi olma sürecini sabırla yöneten sevgili Talha Usta olmadan direksiyonun gerisinde bu kadar rahat sürüş yapamazdım. Kendisine bir kez daha teşekkürler ederim.

İlk senenin tüm bakım ve onarım yaklaşımı otomobilin görünmeyen yerlerini hedef aldı. Bu yüzden sık sık sorulan konsol çatlakları ve gövdedeki bazı boya kusurları halen ilk günkü gibi duruyor. Otomobil sevgisinin özünde sürüş olduğuna inanan bir sürücüyüm ve bu yüzden otomobilimin kusursuz biçimde yol almasını arzularım. Konsoldaki çatlaklar, deri döşemelerdeki aşınmalar ve Henna Kırmızı renkli gövdenin kimi yerlerindeki ‘Henna Turuncu’ dönüşümleri E28’in yaşını belli eden ancak beni huzursuz etmeyen kusurlar. Önümüzdeki yıl onlara da sıra geleceğini düşünüyorum.

Kırmızı otomobille yaklaşık 7000km yol kat ettiğim ilk yılın sonunda odometrede sıçrama yaratacak bir sürüşle bu okazyonu kutlamak istiyordum. Arkadaşlarım Ümit Can Özdemir ve Necip Emre Olcay’la birlikte uzun ve şahane bir sürüş rotası planladık ancak Ümit son gece rahatsızlanınca bu sürüşü ertelememiz gerekti. Kendileri blogumda tekrar yazana kadar Teke Sürüşü isimli ortak çalışmamızı okuyabilir ve sizi nasıl bir şeyin beklediğine dair bir fikir edinebilirsiniz. 

Son olarak sizlere teşekkür etmeliyim. Kırmızı otomobilin hikayesinden aldığınız ilhamla klasik otomobiller satın aldığınız için. Klasik otomobilinizle daha önce cesaret edemediğiniz uzun sürüşlere çıkıp harika yerlerde çektiğiniz fotoğraflarla ilettiğiniz teşekkürler için. Ve bu kültürü paylaştığınız, zenginleştirdiğiniz için. Yakında, kutlama sürüşünde görüşmek dileğiyle.

SON

4 replies »

  1. Mekanik empati çok doğru ve yerinde bir terim olmuş. İlk otomobilim klasik sayılabilecek bir araçtı.2013 yılında aldığım 1978 model Ford Taunus için çevrem birçok olumsuz yorum yapmış olsa da hala unutamadığım bambaşka bir otomobil deneyimi sundu bu araç bana. Yeri geldi yolda da kaldım, yeri geldi son model araba çektim onunla. Aracımla 1 yılda 30.000 km civarında yol yaptım ve yazınızda da bahsettiğiniz gibi zamanla daha az bakıma ihtiyaç duyup daha uysal bir karaktere büründüğünü bizzat gözlemledim.

  2. Instagram’dan da ayrıca takip ediyorum sizi. Aynı jenerasyonuz ve aynı sektördeyiz, tabi sizin kulvarınız ve başarılarınız çok daha farklı. Başarılarınızın devamını diliyorum.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

INSTAGRAM

Fakat… Manuel şanzımanın geleneksel ve modası geçmeyen zevki, yalnızca sürüş yapmak için yolda olduğumuz nadir zamanları neşelendiriyor.
Spor otomobilinizi kaç pedallı tercih ederdiniz?
BMW’nin ülkemize özel hazırlayıp BMW Individual kataloğuna dahil ettiği Borusan Turkish Blue (P9E) renkli ve manuel şanzımanlı M4 ile bir süredir beraberim. Türkiye’deki üç pedallı tek örnek, sorusu olan? @bmwturkiye @bmwm @bomotorsport
Manuel şanzımanlı #BMW #M4 (ülkemizdeki tek örneği) ile yağmur altındaki kuzey ormanlarında… Doğrusu, sabah sürüşleri nadiren bu kadar iyi olur! Bir sonraki videoda otomobilin çok özel renginden söz edeceğim. @bmwm @bmwturkiye @bomotorsport
Yeni MINI Countryman’in üçüncü nesli Türkiye’de. #mini #countryman
BMW 5 Serisi’nin sekiz nesli bir arada. Favoriniz hangisi ve niçin?
Hızlıca E34 M5 Touring: BMW M’in ilk steyşını. Performance Estate’in öncüsü. 1992’de bu gövde tipinin en hızlısı. Ondan nadiri neredeyse yok (456 adetle BMW M1). Ve belki de en önemlisi, elde üretilen son BMW M otomobili. Seviyorum.
Rafine otomobil nedir? Kullandığınız en rafine otomobil hangisiydi?
Birçok açıdan, sonraki M5’in habercisi: BMW i5 M60. #bmw
“Satın almanın ve satmanın gerçekliği çoğu zaman göründüğü gibi olmayabilir. Dahası, satış danışmanı, satın almada ve satmada güçlü biçimde rol oynayan psikolojik ve duygusal faktörleri göz ardı etme eğilimi taşır. Satış yapmanın bu daha az elle tutulur yanlarını gözlemlemekte başarısız olursa, bir satış danışmanı, nedenini anlamaksızın satış kaybedebilir.” diyerek başlamıştım.
BMW i5 M60 xDrive‘ın becerilerinden bir tanesi. #bmw #i5
Otomobil.

Bu blogu takip etmek ve yeni gönderilerle ilgili bildirimleri e-postayla almak için e-posta adresinizi girin.