Bu hafta sonu, içinde ‘patronunu kaybetmiş şoför’ gibi durmayacağım az sayıdaki dört halkalıdan birini test ettim. 2010’da yollara tekerlek bastıktan sonra bu yılın başlarında arkasına 2 kapı, isminin sonuna ‘Sportback’ eklenen A1’i iki gün boyunca test etmemi sağlayan Acarsan Audi’ye peşin peşin teşekkür edip otomobille ilgili detaylara geçiyorum.
A1 Sportback, arka koltukta seyahat edenlerin bel ve boyun sağlığı için 3 kapılı ikiz kardeşinden 6mm daha geniş ve daha uzun tasarlanmış fakat bu durum kardeşler arası kıyafet paylaşımına mani değil. Eklenen iki kapı otomobilin çizgisel uyumunu bozmamış; hala asfalta susamış gibi duruyor ve hala çok zarif -park ışıkları açıkken farlardan resmen zarafet akıyor-. Ön kısımda klasik Audi ızgarası ve krom çerçeveli sis lambaları premium imajı desteklerken; çatık kaşlarından başlayıp kapı kollarının üzerinden stoplara kadar uzanan yan çizgiler, arka tarafta alçalarak birleşip ajite duruşu pekiştiriyor. Çift çıkışlı krom egzoz ucu ve spoyler, arka kısımda dikkat çeken diğer detaylar. Metalik scuba mavisi test otomobilimde tek renk tercih edilmiş olsa da, kontrast tavan-gövde rengi kombinasyonlarıyla A1’in daha çok dikkat çekmesini sağlamak mümkün. Örneğin 3 kapılı A1’de sunulmayan metalik samoa turuncusu, cicili bicili renklerle arası iyi olanların seveceği cinsten. Ben mi? Sade olsa daha iyi; bu yüzden test otomobilimle renk konusunda iyi anlaştık.
A1’in kendini aştığı bir yer varsa o da iç mekanı. B segmenti B segmenti olalı böyle iç mekan kalitesi görmedi! Burada kıyaslama yapmıyorum; aynı alt yapıyı paylaştığı kuzeni Polo ile aralarında yaklaşık 20 binlik fark varken elbette kaliteli olmasını beklersiniz. Demek istediğim, A1’in iç mekanı aradaki farkı gözünüze gözünüze sokuyor. Deri kaplı çok fonksiyonlu direksiyon, deri kaplı vites topuzu ve el freni kolu, krom çizgilerle süslenmiş ve nefis tasarlanmış gösterge paneli, sırf iç gıcıklayan hissi için zırt pırt hareket ettirdiğim havalandırmalar ve yine aynı nedenle elleyip durduğum klima kontrolleri, bel destekli spor koltuklar, kapılardaki krom detaylar ve el freninin altı hariç bolca kaliteli plastik… Daha sayayım mı? Sayayım! MMI isimli multimedya sisteminin kullanımı biraz alışkanlık istese de otomobilin içini minik bir konser salonuna dönüştürebiliyor. Bahsettiğim salonda, sistem ile tanıştırdığım telefonumda bulunan müzikler çalarken, çağrılarımı direksiyondan kontrol edebiliyordum. B segmentinden bahsediyoruz farkındasınız değil mi? Arka tarafa iki yetişkin için yeterli alan var fakat uzun yolculuklardan çok hoşnut olmayacaklardır. Bagaj hacmi ise hayatını şehirde geçirecek bir otomobil için gayet yeterli. Test yazılarımda 10’luk puanlama sistemi kullansaydım, A1’in iç mekanı 9’u havada kapmıştı.
Kullandığım otomobilin 122 beygirlik 1.4 TFSI motoru, çift kavramalı s-tronic şanzımanla birlikte A1’in 1225 kiloluk gövdesini hareket ettiriyor ve klimalı şehir içi kullanımlarında ortalama 7.5 litre benzin tüketiyor. Tüm motor ve şanzıman seçeneklerini (1.2 86 hp manuel, 1.4 185 hp s-tronic, 1.6 TDI 90 hp s-tronic) değerlendirince en mantıklı seçenek bu paket diye düşünüyorum.
A1’i hareket ettirme zamanı geldi! Spor koltukların bel desteği ve sürüş pozisyonu oldukça düzgün. Koltuğa yerleşiyorum ve kemerimi bağladıktan sonra “Artık tasarımı değişmeli!” dediğim anahtarı yuvasına yerleştirip çalıştırdığım motorun tatlı sert sesi eşliğinde yola çıkıyorum. TFSI ve DSG ikilisi kendini daha önce farklı otomobillerle kanıtlamıştı; burada da aynı durum söz konusu. Hızlanmalar, vites geçişleri ve gaz-fren pedalı hissi çok iyi… Şehir sürüşlerinde dikkatimi çeken tek problem otomobilin fazla sert oluşu; memleketimizde bolca bulunan çukur ve kasislerde böbrekleriniz sallanıyor. Taş dökmek isteyenler ilaç olarak kullanabilirler fakat bir çift sağlıklı böbrek taşıyanlar için A1’in biraz yumuşamaya ihtiyacı var. Ayrıca ince profilli ve geniş tabanlı 17’lik lastikler yol gürültüsünü artırıyor. 16’lık lastiklerle daha iyi olacaktır.
Testin şehir içinde geçen ilk gününün ardından, otomobilin dinamik potansiyelini görmek üzere çok sevdiğim köy yollarında biraz zaman geçirdim. Yukarıdaki paragrafta A1’in şehir içinde fazla sert olduğunu yazmıştım fakat iş performanslı kullanıma gelince yüzünüz gülmeye başlıyor. S-tronic şanzımanı sport moduna al; gazı döşemelere yaklaştır ve motor rahat rahat devir çevirirken, kırmızı çizgiye yakın devirlerde çıkardığı sesin tadını çıkar. Direksiyon virajlarda biraz hissiz kalsa da, A1 oldukça iyi yol tutuyor ve ESP en küçük kaymaya bile tolarens göstermeyip otomobili çizgisinde tutmayı biliyor. Adrenalin pompası değil ama nabız yükseltmek için gayet yeterli…
Sınıfının fersah fersah ötesinde iç mekanı, yüksek marka imajı, genel kalite hissi ve zarif dış tasarımı A1’in elindeki en büyük kozlar… Sadece sürüşünün biraz daha yumuşak ve tutkulu olmasını beklerdim; kalanına diyecek hiçbir şey yok. 60.000’lik etiketin hakkını verdiğine inanıyorum.
Aşağıdaki 21 fotoğrafın ikisini ben çektim. 4 yıl önce kameramı bir kargo poşetinin içinde yüklüğe hapsedip fotoğraf çekmeyi bırakmıştım ama galerinin 5. ve 6. fotoğraflarını çektikten sonra “Erken mi bıraktım lan acaba?” diye düşünmeden edemedim. Kalan 19 fotoğrafsa Kutalmış Mehmet’in ürünü. Eline sağlık koç!
Diğer test sürüşleri için buraya!
o zaman 60mış, şimdi 75:)) vay be. polo’nun makyajlısı mı, yoksa B segmentinin premiumu mu diye düşünürdüm yıllardır, B segmentinin premiumuymuş. Mercedes ve Bmw’nin henüz yanıtı yok bu küçük afacana. 1.4 tfsi almayı ciddi ciddi düşünüyordum, sonra ailede yaşanan kriz durumları vs alamadık. keşke alabilseymişiz, çok ama çok seviyorum bu küçük şeytanı.
Kağıt üzerinde bakınca ben ve bütün arkadaşlarım mesafeli durmuştuk testten önce. Fakat iki gün kullandık, öyle sıcak, öyle düzgün hissettirdi ki, herkes alınabileceğinden söz etmeye başladı. Küçük otomobilin güzellikleriyle (sürüşü biraz daha iyi olmalıydı), büyük otomobilin kalitesini birleştiriyordu fındık. S1 almak lazım 🙂