0 km
Saatime baktığımda 55 dakika geç uyandığımı fark ettim. Hızlıca kalkıp geceden şarja koyduğum bütün elektronik eşyalarımı çantama doldurup giyinmeye başladım. Yüzümü yıkarken acelemi fark eden anneciğim, Formula 1 takımlarının pitstop ekiplerine taş çıkaracak bir hızla elime adaçayımı ve ekmek arası kahvaltımı sıkıştırdı. Ford Ka’mın sırtını sıvazlayacak zaman dahi bulamadan bütün eşyalarımı içeri gelişigüzel bıraktım ve harekete geçtim.
76 km
Konya-Karaman yolu gerçek bir baş belası… Bu öyle bir yoldur ki, güneş sabah giderken ve akşam Konya’ya dönerken sonu gelmez düzlükler boyunca gözünüzü deler. Bu yüzden Konya-Karaman yolunun direksiyon başında uyumadan kaynaklı ölümlü trafik kazaları sabıkası bir hayli kabarıktır. Uyku konusunda dirençli insanları bile dize getirebilecek bir güçten söz ediyoruz… Ayrıca her yerde radar olduğu için, gazlayarak uyanık kalma oyununu da oynayamıyorsunuz. Charlize Theron otostop çekse haberiniz olmaz, o kadar…
Bu arada bahsettiğim düzlüklerde 90 km/s hızla ilerlerken insanımızın roadtrip kavramına olan yabancılığını düşündüm. Bu tavır beni üzüyor sevgili okur. Çok üzüyor… Millet olarak “Yol verin dumanlı dağlar!” kafasından bir kurtulabilsek, “Highway to hell” konseptinin tadını çıkarma fırsatı bulacağız ama yok. Ailemden tutun da, yakın arkadaşlarıma kadar birçok kişi tek başıma yola çıkmamın akla mantığa uygun en ufak bir yanı olmadığını söyleyip durdu. Kilometreleri yalnız başına geride bırakmak kadar rahatlatıcı bir terapi varsa da ben bilmiyorum…
Bu arada artık neden yola çıktığımı söyleyeyim: Bugün Ermenek ve Anamur arasındaki dağ geçitlerini keşfettikten sonra Anamur’da gecelemeyi planlıyorum. Yarın ise Türkiye’nin en tehlikeli yolları listesine girmeyi başarmış olan Çukuryurt Geçidi’ni görmek gibi bir planım var. Ford Ka’mın süspansiyonları ve kış lastikleri birkaç hafta önce yenilendiği için o da benim kadar heyecanlı. Umarım üniversitedeki sahil yolu maceralarım kadar lezzetli bir deneyim olur.
147 km
Rotanın Karaman’a kadarki kısmından zaten bir hayır beklemiyordum. Fakat Karaman’ı geçip Mut’a doğru devam etmeden önce otomobildeki eşyalarınızı sabitleseniz iyi olur çünkü kısa süre içerisinde Sertavul Geçidi’nin hızlı virajlarına bağlanacak ve gaza geleceksiniz. Öyle ki günün ilk heel&toe operasyonunu burada patlattım ve şu an nefis bir manzara eşliğinde güneşin tadını çıkarmakla meşgulüm. Bu mevsimde böyle bir zemin ve böyle bir gökyüzü bulduğum için bence şanslıyım.
264 km
Mut ve Ermenek arasındaki yol Google Maps’te bir hayli leziz görünüyordu. Bu kısmın ilk bölümünde öyle pürüzsüz bir asfalt kaplama mevcut ki, F1 otomobili bile yürütebilirsiniz. Orta kısımlara doğru ise soğuk kaplama başlıyor ve nefis bir vadi manzarasıyla birlikte kıvrılmaya ve yükselmeye başlıyorsunuz. Bu bölümün büyük oranda Akdeniz sahil yoluna benzediğini söyleyebilirim. Soğuk asfalt, açık görüşlü virajlar ve yol dışı olunca ölme riski… İnsan daha ne ister!
Üniversite yıllarımda Ka’nın üzerinde fabrika çıkışı yaşlı süspansiyonlar ve çok da iyi durumda olmayan lastikler bulunurdu. Bu yüzden minik mavi yavru tutunmaktan çabuk vazgeçer ve fazla hızlanmadan go-kart gibi kaymaya başlardı. Fakat yepyeni kış lastikleri ve Sachs süspansiyonlar otomobili zemine öyle bir yapıştırdı ki, bazı dar virajlarda gövdeye binen yükten dolayı biraz suçluluk hissettim. Ne var ki, bir kez daha, Ka’nın boyundan çok daha büyük bir mühendislik harikası olduğunu söylüyorum. Tamam hızlı değil, rafine hiç değil, ne kadar güvenli olduğu da tartışılır fakat sürüş keyfinden ve sürücü etkileşiminden söz edeceksenk Ka’nın pençeleri hiç ummadığınız kadar keskin çıkabilir hazır olun.
429 km
Ermenek ve Anamur arasındaki rota her otomobilciye ıslak rüya olabilecek kadar masalsı… Şu an otel odamda uzanmış dinlenmeye çalışırken bu notları yazıyorum ve inanın kelime bulmakta zorlanıyorum. Çünkü yol boyunca sürüşten başka hiçbir şeye odaklanamadım ve gözlem yapma gücüm azaldı. Hatırımda kalanlar ise şöyle,
Pırıl pırıl bir güneşin altında arzı endam eden; Victoria meleklerini kıskandıracak kadar kıvrımlı ve pürüzsüz yollar hayal edin…
Etraftaki kar birikintileri halen erimediği için rotanızın her iki yanı bembeyaz bulut kümeleriyle kaplanmış durumda. Daha doğrusu üç haneli hızlarda kar birikintileri bulutlara dönüşüyor!
Son 40-50 km’lik bölüme gelene kadar sayısız köy geçiyorsunuz.
Bazen kendinizi devasa ağaçlardan oluşan ormanların içinde, bazense uçsuz bucaksız bir vadinin içinde buluyorsunuz.
Etrafta bırakın hareket eden otomobilleri, hareket eden bir canlı dahi yok.
Ford Ka tıpkı Heidi gibi gülümsüyor ve üşümüş kırmızı yanaklarına aldırış etmeden, kış güneşi altında, zeminde kalan tuzları yol kenarına sıçratarak mutlulukla yol alıyor.
Masal bitti. Bir yerden sonra kendinizi 2000 metre yükseklikten aşağıyı izlerken buluyorsunuz. Durup otomobilden iniyor ve Türk dizilerindeki ucuz oyuncu tripleriyle uzakları kesmeye başlıyorum. Burası yerli Stelvio Pass’ten başka bir yer olamaz. Sayısız U viraj, bulunduğum zemini deniz seviyesine ulaştırmak için şeytani gülümsemelerle birbirine bağlanıyor.
Gevşeyen eşyalarımı bir kez daha sabitliyor ve emniyet kemerini karnımda hissedecek kadar geriyorum. Bir, iki, üç, dört, heel&toe, üç, viraja saldır, arkası koptu, dip gaz, dört, heel&toe, üç, heel&toe, iki, uzun U viraj, kafası kopmasın, dip gaz, üç, dört….
Yaklaşık 50 km boyunca sert bir eğimle aşağı doğru kıvrılan U virajlar silsilesini bir dağ kızağı gibi geride bıraktığımda ellerimi uyuşmuş, sırtımı ise terden ıslanmış halde buluyorum. Bu, bu çok iyiydi…
Bu o kadar iyiydi ki, kendimi rotanın geri kalanından vazgeçip ertesi gün o zirveye tekrar çıkmayı ve iniş yolunu bir kez daha geçmeyi falan düşünürken buluyorum. Fakat hayır, yarın yeni yollar keşfedeceğiz. Şimdi, uyku.
*
Eline sağlık abi, devamını beklemedeyim
Yaz be abicim, nolursun yaz. Çok samimi söylüyorum yazıların dinlediğim müzikleri hatta düşünce ve hayat tarzımı bile değiştirdi. Senin yazılarını okurken çok farklı şeyler hissediyor insan. Bir insan otomobili sevsin ya da sevmesin böylesi bir akıcılığa, hikayenin içine çekmeye hayran kalır. Yazılarının devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Birgün tanışmak dileğiyle…
Bazı bölümlerde sadece sürüşe odaklanmak zorunda kalman geçen bahar gectigim alpes maritimes bolgesindeki dag yollarini ve tabiki col de turini’yi animsatti. Enfes vadileri geçerken sadece molalarda manzaranin tadını cikarabilmistim. Yolun tadını çıkartma konusunda ise benim için çok keyifliydi ama hakkını vermek için birazcık daha eğitim ve tecrübeye ihtiyaç var 🙂 bu yaz en büyük hedefim bu izlediğin rota olacak.
buralardayız…
Çok güzel…
İlerleyen zamanlarda daha uzun yorumlar yaparım.
Konakladigin yerleri, fiyatlarini, yol haritani benimle paylaşabilir misin ? Yazin bende böyle bir tatil planliyorum, bana çok yardimci olursun. Şimdiden bu guzel yazi için teşekkürler.
Konakladığın yerleri, fiyatlarını, yol haritani benimle paylaşabilir misin ? Bana çok yardimci olursun, böyle bir tatil planliyorum. Simdiden bu güzel yazi icin teşekkürler.
Çok güzel yazmışsın, ayrıca fotoğrafların da çok güzel.
Türklerin gezmemesi (ya da road trip yapmaması) ile ilgili bir tespitin var. Haklısın. Benim ise şöyle bir tespitim var: otomobil merakı, bir turnüsol kağıdı gibi. Tanıdığım insanlar ne kadar araba meraklısıysa, o kadar az geziyorlar (istisnalar hariç).
Alfa Romeo Giulietta reklamı geliyor aklıma. “A noktasından B noktasına gitmiyoruz…” diyordu hani. Uuuuu bebeğim! Demek parayı X markası yerine Alfa’ya yatırınca hayat tarzımız değişiyor ha… O kadar kolay mı len bu işler… 🙂 İşte, Giulietta’yı alan da, ironik bir şekilde, en az gezen, bundan da en çok gocunan adam oluyor. Ya Mercedes GLA: “En son ne zaman başını alıp gittin?…”
GLA Reklamı https://www.youtube.com/watch?v=-NMN_TubBmE
Alfa Reklamı: https://www.youtube.com/watch?v=RGSZICb_rnU
Araba ile uzun yol katetmenin terapi olduğu kısmında kesinlikle katılıyorum. Trabzon’dan Adana’ya alternatif rotalardan giderek bende benzer bir hazzı yaşamıştım 🙂 Yazıyla birlikte bende o yolu tekrar gittim sayılır. Fotoğraflar çok güzel.
Ford Ka ya bayılıyorum. 99 model Ateş kırmızısına ilk elden sahibim. 17 yıldır arabadan vazgeçemememin tek nedeni yolu hissettirmesi ve sürüş keyfi.
Bunu yazılarınızda, görsellerle birlikte çok güzel ifade ediyorsunuz. Teşekkürler.
Sellam İsmail, “Bu o kadar iyiydi ki, kendimi rotanın geri kalanından vazgeçip ertesi gün o zirveye tekrar çıkmayı ve iniş yolunu bir kez daha geçmeyi falan düşünürken buluyorum. Fakat hayır, yarın yeni yollar keşfedeceğiz. Şimdi, uyku.” diye bitirdin ama yarın olamadı bir türlü hikayenin devamı nasıl geçti? Çukuryurt geçidi ne oldu?
İkinci partiyi Çukuryurt’ta çekilmiş bir fotoğrafla, kısa da olsa, paylaşacağım 🙂
Yazılarınızı okuyunca inanın hasret kaldım ka’ya bende almayı düşünüyordum ka için motoru mu sattım ve beni sürekli kprkutuyorlardi alma elinde kalır satamazsin parçaları pahalı diye su an sizin yazilarinixla direk ka sahibi olmak istiyorum.
Arkadaşlar Merhaba
Bugün İlk arabam Ford Ka yı almamla Bitlikte Zorunlu tafik sigortasını yaptırayım dedim ve internette fiyat alayım dedim en ucuzu 1750 tl yazıooo benmi yanlış gördümm anlamadım varmı yakın zamanda yaptıran yardımcı olablilimisiniz