Sağa çekmem gerek. Kollarım çok yoruldu. Shakira’nın Empire klibindeki doğa harikasına (Shakira’nın kendisinden bahsetmiyorum) benzeyen bir yerdeyim. Tabi burada yeşillikler üzerinde koşan Shakira değil, sürüsüne yaklaşmamdan rahatsızlık duyan bir çoban köpeği. ‘Karabaş karabaş tu kıs kıs kıs’ demeye çalışsam da pek oralı olmuyor. Arabadan çıkmamanın daha hayırlı olacağına karar verip üzerimdeki boşluktan gökyüzünü izliyorum bir süre…
Burayı hatırladım. Geçen seneki Gelibolu sürüşünde (yazının ikinci fotoğrafı) çekimlerin bir kısmını burada yapmıştık. Mini’yi düşünüyorum, Volvo’yu… Bu sürüşün geçen seneki teması ‘country’ idi. Peki ya 2014’ün teması nedir? Bu sorunun cevabına az sonra değineceğim. Öncelikle bu seneki güzelliklerimizi tanıyalım;
Keyif otomobilinin tanımı, drift okulu, iki koltuklu dört bardak tutuculu, sağ ayakla girilesi sol ayakla çıkılası hayırlı roadster MX-5
Halk kahramanı, modern zaman Toros’u, yapmacıklık düşmanı dürüst SUV Duster
Ve son güzelimiz, Clio RS motorlu, dört tekerlekten çekişli, GT-R baharatlı mutant Juke Nismo. Ayrıca koltukları çok güzel…
Gördüğünüz gibi, en az buradaki kadar uyumlu bir üçlümüz var!? Peki olayımız nedir?
Efendim malumunuz, son dört yıldır bahar aylarında, Gelibolu Yarımadasında özel sürüşler yapıyorum. Buraya ilk kez Smart Roadster ile, sonrasında VW Scirocco ile, geçen yıl ise Mini Countryman & Volvo Crosscountry ikilisiyle gelmiştim. ‘Neden Gelibolu?’ sorusunun cevabını daha evvel pek çok defa yazmış olsam da kısaca cevaplayayım: Muhteşem bir doğa, Victoria meleklerine taş çıkartacak kadar kıvrımlı yollar, pürüzsüz asfalt kalitesi, sessizlik ve neredeyse sıfır trafik… Test sürüşü yapmak ve biraz olsun kafa dinlemek için daha uygun bir yer bilmiyorum. İşte bu yüzden Gelibolu.
Bu yılın temasına dönelim… MX-5 buradaki üçlünün ‘keyif için üretilmiş spor otomobil’ yönünü temsil ediyor. Duster ise dört tekerlekten çekişli, hafta sonu yapılası uzun yol gezilerine uygun, gurbetçi bavulu gibi doldurabileceğimiz otomobil ihtiyacımızı karşılıyor. Duster’ın rolünü oynayabilecek çok farklı 4×4 mevcut fakat hem geçtiğimiz günlerde okurlarımdan gelen talep, hem de Duster’ı dürüstlüğünden ötürü çok sevme durumum bir araya gelince bu görevi anası Romen, babası Fransız dostumuza vermeyi uygun gördüm. Burada önemli bir detayı belirtmem gerek: Bunun gibi çok otomobilli testlerde her bir aracın programının uygun olduğu bir kesişim yakalamak ölümüne zor oluyor ki buradaki sürüşün programı Mart ayının sonunda hazırlanmıştı. Ne var ki, bu test için programlanmış 4×4 Duster, benim alacağım tarihten bir gün önce hayırsever bir vatandaş sayesinde kaza kurbanı olduğu için, 4×2 bir Duster kullanmak zorunda kaldım. Off-Road yapacak halimiz yok ama bu duruma neden böylesine üzüldüğümü az sonra anlayacaksınız. Bu arada kazanın ardından ‘aracımız kaza yaptı, yok sana araba maraba’ demek yerine, kısa süre içerisinde farklı bir otomobil ayarlayan Renault yetkililerine teşekkür etmezsem ayıp olur.
Bir tarafta yapısı gereği görece kullanışsız (iki koltuk, küçük bagaj, yatma kıvamına gelemeyen koltuklar) fakat safkan keyif otomobili; diğer tarafta her yere gidebilen, içinde uyuyabileceğiniz, gardırobunuzun yarısını alabilen (bu kısım erkekler için geçerli) fakat yapısı gereği farklı tavizler (örneğin sürüş keyfi) vermek zorunda kalan bir aktivite otomobili… Peki Juke Nismo’nun olayı nedir? 200 bg, dört tekerlekten çekiş ve GT-R baharatı burada ne arıyor?
Tahmin edebileceğiniz gibi, Nismo’nun keyif otomobili ve aktivite otomobili kavramlarını birleştirip birleştiremeyeceğini anlamaya çalışacağım. İki sağlam referans noktası ve fazlaca merak edilen, dikkat çekici bir mutant… Çoban köpeği arabaya atlamadan önce yoluma devam etsem iyi olacak.
Hani okul öncesi çağlarımızda sürücü koltuğuna geçer, gökyüzüne bakarak direksiyon sallardık heyecanla… Yaşınız kaç olursa olsun, MX-5 size o günlerden kalma tatlı bir heyecan yaşatacaktır emin olun. Fazla güç, patinaj sesi yahut şekil peşinde koşmayan efendi bir otomobilden söz ediyoruz. MX-5’le ilgili yapısal detaylara fazla değinmek istemiyorum zira bu klasik bir test sürüşü olmadığı için otomobilin bu sürüşteki misyonundan bahsetmek daha uygun olacaktır. ‘Ama ben çok merak ediyorum MX-5’in plastik kalitesini!’ diyorsanız, daha evvel yaptığım MX-5 testine buradan göz atabilirsiniz.
Yarımadanın güneyinde, Akdeniz sahil yoluyla yarışacak kadar nefis, bol virajlı bir yol uzanıp gidiyor. Stabilite kontrol sistemim kapalı, solumda deniz, sağımda yamaç… MX-5’in kafası zemine raptiye gibi yapışırken, arka taraf sizinle daima iletişim kuruyor ve tutunma miktarını an be an hissettiriyor. Hatta hissettirmiyor, sizinle direkt olarak konuşuyor: ‘Bırakmasam mı? Bak bırakıcam ha! Şöyle hafifçe bırakıyorum bak! Bıraktım!’
Otomobilin şasisi sizinle bırakma muhabbeti yaparken, motor ise depodaki yakıta Aslı’nın Su Gibi şarkısını söylüyor: ‘Seni su gibi içmeye geldim, dım dım dı dı, içmeye geldim…’ Evet MX-5 çok yakıyor. Otomobilin gözüne gözüne bastığınız bir dağ yolu sürüşünde 15 litre tüketmeye hazır olun.
Başka? Gövdesi yatmaktan çekinmeyen bir otomobil MX-5. Öyle ki C segmentinin birçok otomobilinden daha yumuşak bir karakteri var. Bu durum kimi damak zevklerine pek hitap etmez fakat ben yumuşak içimli doğal otomobillere bayılırım. Kafa viraj girişinde, arka tarafın tutunma limitleri usul usul geride kalıyor ve gövde teknemsi hareketler yapıyor… O kadar doğal, o kadar hissel bir süreç ki, bunu her gün yapıyormuş gibi hissediyorsunuz. Test aracımın otomatik şanzımanına farkındaysanız hiç değinmedim, mümkünse siz de değinmeyin. MX-5 dediğin şey manuel olur canım kardeşim, unutma.
MX-5’in karakterini biliyordum, bir kez daha hatırlamış oldum: His, hassasiyet, keyif, yumuşak içim… Juke Nismo, görevinin ‘keyif’ kısmında MX-5’e ne kadar yaklaşabilir dersiniz?
MX-5’te şanzıman kurbanı olduk, Juke Nismo da aynı yerden vuruyor. Genellikle CVT ve performans kelimeleri pek bir araya gelmez, bilirsiniz. Nismo’nun ÖTV’ye kafa tutan 1618 cc hacmindeki 200 bg’lik motoruna eşlik eden CVT şanzıman, harekete dönüşen ısı enerjisini dört tekerlekten çekiş sistemi vasıtasıyla yere aktarıyor. Bu sistemin üç farklı sürüş modu mevcut: Bildiğin iki çeker, akıllı dört çeker, adam gibi dört çeker…. Öncelikle Nismo’nun önden çekiş modunda pek keyif vermediğini belirteyim zira virajlarda otomobili doldurup da çıkışa doğru gaz vermeye başladığınızda aracın kafası ısrarla açılmak istiyor. Akıllı 4×4 modu bu duruma epey mani olsa da, milisaniyelik marjlar keyfinizi törpülüyor. Aracın isminde de geçtiği üzere, Nismo’yu 4WD modundan çıkarmamak ve otomobilin karakterini bu modda değerlendirmek en iyisi.
Aynı virajlar, aynı çizgi ve Nismo. Dikkatimi çeken ilk detay, otomobilin yola çok sağlam basması. Bu avantajını büyük oranda dört tekerlekten çekişten ve taş gibi süspansiyonlarından alan Nismo, yolun eğimlerinde, şaka maka, pist otomobillerine benzer bir süspansiyon karakteriyle yürüyor. Bunu dışarıdan çok daha rahat gözlemleyebilmek mümkün. Hakikaten insana keyif veren bir manzara… Dikkat çekici ikinci detay ise CVT şanzımanın bu araca hiç yakışmaması. Ayağınızı zemine sabitlediğinizde vites yükseltmemekte direniyor ve motorun saç kurutma makinesi gibi çalışmasına sebep oluyor. Çift kavramalı bir ünite hiç fena olmazdı doğrusu.
Ne var ki, tutunma miktarı bakımından MX-5’i geride bırakabilen Nismo, ne kadar tutunduğunu yahut tutunmayı ne zaman bırakacağını bildirme konularında epey ketum davranıyor. Buna bir de direksiyondaki hissizlik eklenince hoppala paşam malkara keşan moduna, Mazda’dan daha hızlı fakat Mazda’dan daha hissiz biçimde yol alıyorsunuz. Ayrıca yüksek oturma pozisyonu sürüşün merkezinde hissetmenize mani olan bir başka detay…
Fakat Nismo’nun karakterine alışınca, hakikaten abuk viraj hızlarına ulaşıyorsunuz ki MX-5’in ağzı açık kalıyor. 4WD modunda, korkutucu bir hızla viraja yaklaş; hafif bir sol ayak freniyle ağırlığı öne taşı ve bam! Direksiyonu sertçe kır! Ön taraf ilk birkaç milisaniyede tutunmaya çabalayacak, sonra başarılı olacak ve arka taraf minimal bir salınma ile aracın burnunu takip edecek. Ciddi ciddi, G kuvveti yediğinizi hissedebiliyorsunuz. Bir süre sonra hissiz de olsa, jetgiller hızıyla yol almak insana keyif veriyor doğrusu.
Koltuk demişken, bundan bahsetmem gerek: Juke Nismo’nun sportif detayları koca bir alkışı hak ediyor. İçeride alkantara kaplı spor koltuklar, alkantara-deri karışımı direksiyon simidi ve kırmızı devir saati; dışarıda ise kaslı gövde kiti, 18’lik jantlar ve arka spoyler gibi detaylar aracın sportif algısını kuvvetlendiriyor. Üç farklı sürüş moduyla gaz, şanzıman ve direksiyon tepkilerini değiştirebilen Nismo, GT-R’ı anımsatan bir G-metreye bile sahip fakat kaç G yediğimizi de ölçse iyiydi. İşin özü, Nismo’nun sürüşten önce kanınızı kaynatan bir duruşu var ki benzerini MX-5’te bulmak güç.
Zor soru geliyor: Hangisi daha keyifli? İnanın bu sorunun cevabı yok. Juke Nismo his ve keyif anlamında MX-5’in gerisinde kalsa da, karakterine alışırsanız virajlarda bir ‘hot hatch’ hızında kullanmanın mümkün olduğu (ama ‘hot hatch’ olmayan) bir otomobil. O, çağımızın değişen otomobil algısının en iyi örneklerinden biri. Çok hız, az his… Sevin ya da nefret edin, durum budur. Ayrıca crossover sınıfının korkutucu bir hızla büyüdüğünü düşününce, uzun vadede ‘hot crossover’ ihtiyacının doğması da mümkün görünüyor. Görünen yerlerine gösterilen incelik, görünmeyen yerlerine de gösterilirse her kasiste böbreklerimizin nerede olduğunu hatırlamak zorunda kalmayız ve sürüşü biraz daha doğallaşır. Bu haliyle, yeni başladığı hobinin veya sporun en kral ekipmanlarıyla donanan fakat o işte henüz acemi olan insan profilinin otomobil versiyonu olan Nismo, zaman içerisinde becerilerini geliştirecektir diye düşünüyorum zira yepyeni bir sınıftan söz ediyoruz. Daha fazla GT-R dokunuşu lazım, hadi Nissan!
MX-5 ise gerçek bir klasik. Zamana direniyor. Endüstrinin gittiği yöne direniyor. Zor olanı tercih ediyor. Her modelin her şeyi yapmaya çalıştığı bir zamanda, ‘ben sürüş otomobiliyim’ diye sessiz çığlıklar atıyor ve halen ‘keyif otomobili’ referansımız olarak kalmayı başarabiliyor. Bu duygusal yaklaşım için bir kez daha teşekkür ederim Mazda.
Ve Duster… Ne vaat ediyorsa yapabilen ve gereksiz beklentiler içine girdiğinizde ‘sana gül bahçesi vaat etmedim’ diye postayı koyabilen bir otomobil. Buradaki görevi, hafta sonu aktivitelerinde kullanışlılığıyla yüz güldüren ve hafif arazide ilerleyebilen otomobil referansı olmak. Duster’ı ekip olarak çok sevdik. İşte nedenleri;
‘Basit iyidir’ felsefesini hissettirebilmek için bir dünya para istemeyen, ‘basit iyidir ve ucuzdur’ yolunu seçen bir otomobil Duster.
Renault ile (doğal olarak Nissan ile) çok fazla ortak parçası var. 1.5’lik dizel ünitesinden tutun da, navigasyonundan, klima kontrollerine kadar Renault… İlginçtir Juke Nismo ve Duster’ın platform kardeşliği bir yana, bagaj aydınlatma ampulleri bile birebir aynı… (Söküp baktık)
Gurbetçi bavulu demiştik… Sahiden de gurbetçi bavulu kadar eşya alabildiği gibi, iç mekan ferahlığıyla da insana iyi hissettiriyor Duster.
Çok az yakıyor. Nismo’nun yarısı, MX-5’in üçte biri kadar. Belki daha az…
Virajlarda zorlayınca arkasını bırakıyor ve kaçırılan dede Kartal’ı gibi hissettiriyor. Sahiden çok basit ve doğal hissettiren, 90’ların araçlarını anımsatan bir otomobil.
Bize millet olarak ders veriyor. Romanya gibi bir ülke (amacım Romanya’yı yermek değil, her defasında ‘pek güçlü’ olduğu vurgulanan ülkemizin herhangi bir eksiği olmadığını vurgulamak) böylesine başarılı bir otomobil üretedursun, biz montaja devam.
Arka koltuğunda uyumak çok güzel çünkü koltuk minderi neredeyse düz 🙂 Canımsın!
İşte böyle samimi ve içten olan Duster’la pikniğe gitmek yahut kamp kurmak, insana otomobilin ilk üretildiği zamanları, dört tekerlekli dünyanın hayatımızı ne kadar kolaylaştırdığını falan düşündürüyor. Kısaca resmen sizin hizmetkarınız olduğunu hissettiriyor, yüz güldürüyor Duster.
Juke ise bu konuda Duster’ın fazlaca gerisinde kalmıyor. Tam boy stepne yüzünden bagajı Duster kadar geniş değil ve arka taraftaki ferahlık da Duster’la mukayese edilemeyecek düzeyde. Fakat çok uzun bir seyahat olmadığı sürece Nismo’yu tıkış tıkış doldurabilir ve içinde 1.90 uzanarak iki kişi uyuyabilirsiniz. Şöyle ki, arka koltukları yatırıyoruz ve düz bir yükleme alanı ortaya çıkıyor. Sonrasında koltuk başlarını çıkartıp dashboard’un üzerine diziyoruz. Daha sonra en öne kaydırdığımız ön koltukları da başlıklarını çıkarıp sonuna kadar yatırıyoruz. Son olarak pandizotu söküp ön ve arka koltuklar arasında kalan boşluğa koydunuz mu, tamamdır. Alın size iki kişilik yatak. İyi geceler.
Peki Nismo ne kadar başarılı olabildi? Keyif ve kullanışlılık karışımını sevdirdi mi, yoksa ‘nasıl olsa midemizde karışıyor’ algısından bir kez daha soğumamıza mı neden oldu? Ben aracın içinde bir gece uyumuş ve yaklaşık 1000 km yol yapmış biri olarak kullanışlılık kısmını çok iyi kıvırdığına inanıyorum. Sürüş konusunda ise öğrenecekleri olsa da insan bir an durup düşünüyor: Endüstri bu şekilde giderse sahiden her şeyi çok iyi yapabilen otomobiller görebilir miyiz acaba? Bunu düşünüyorsunuz çünkü kendine has bir sürüş karakteri var ve çok temel iyileştirmelerle gayet sıkı bir sürüş makinesine dönüşebileceğini düşünüyorum. GT-R’ın crossover yorumu gibi…
***
Bu yılın Gelibolu sürüş notları, ‘blogumda paylaştığım en uzun yazı’ rekorunu kırarak sona eriyor. Ben çok yoruldum, çok keyif aldım; umarım sizin beklediğinize de değmiştir.
Sağlıcakla
***
Yaptığım diğer test sürüşlerine buradan ulaşabilirsiniz.
***
Ahmet Hamdi fotoğraflarından oluşan galerinin tadını çıkarın;
Duster’ın 4×4 olmaması çok üzücü olmuş. Bir de haber verin bu taraflara gelirken 🙂
yazının sonunda siz, ‘blogumda paylaştığım en uzun yazı’, dediğinizde çok şaşırdığımı ifade etmek istiyorum, çünkü “yumuşak içimli” çok lezzetli bir yazıydı. lütfen arayı çok açmayın. 🙂
bu arada sizden manuel bir miata dinlemeyi çok isterim, umarım bir gün denk gelir…
Ellerinize sağlık, beklediğime değmiş
mazda kaç model ismail abi 2013 mü ? dış tasarım ile iç tasarım arasında yıl farkı varmış gibi hissettiriyor ama bence aralarındaki en güzeli mazda oldu benim için
Evet 2013. Yaşayan klasik 🙂
mazda 90’lı yılları çok seviyor her modelinde bi parça da olsa hissetiriyor
İsmail bey bu juke nismonun sahibine nasil ulasabilirim?
Sahibi Nissan Türkiye 🙂